Sakîf Heyetinin Gelişi:
Sakîf kabilesinden bir heyetin Rasûlullah'a (s.a.) geldiğinden, Musa b. Ukbe der ki: Ebu Bekir (r.a.) ashab-ı kirama haccını yaptırdı. Urve b.
Mes'ûd es-Sakafî Rasûlullah'a (s.a.) gelmiş ve daha önce anlatıldığı gibi kavminin yanma dönmek için RasûluUah'tan (s.a.) izin istemişti. Sonra onlardan bir heyet geldi. Aralarında o gün reisleri durumunda olan Kinâne b. Abdi Yâleyl ile heyettekilerin en küçüğü olan Osman b. Ebu'l -Âs da vardı. Muğîre b. Şu'be dedi ki: "Ey Allah'ın Rasûlü! Kavmimi benim yanımda misafir et, onlara ikramda bulunayım. Çünkü aramızda cereyan eden olayın yarası çok yeni."
RasüluIIah (s.a.): "Seni kavmine ikramda bulunmaktan menetmem. Ancak ben onları, Kur'an dinleyebilecekleri bir verde misafir etmek istiyorum." buyurdu.
Muğîre ile kavmi arasındaki yara şu sebeptendi: Muğîre, Sakifliler'in yanında
ücretli olarak çalışıyordu. Sakîfliler, Mudar'dan gelirken, yolda uyku da oldukları bir sırada onlara saldırmış ve öldürülmüş, sonra mallarını ala rak Rasûlullah'a (s.a.) gelmişti. Rasûlullah (s.a.): "Müslüman olmanı kabul ederiz, ama bu malı kabul etmeyiz. Çünkü biz zulmetmeyiz." buyurmuş ve o malı ganimet sayıp beşte birini almayı reddetmişti. Daha sonra Hz. Muhammed (s.a.) Sakîfliler'in temsilcilerini mescidde konaklattı. Kur'an-ı Kerim dinleyebilmeleri ve namaz kılanları görebilmeleri için orada onlara çadır kurulmasını emretti. Allah'ın Rasûlü (s.a.) hutbe okurken kendi nefsini anmıyordu. Sakîfliler bunu görünce: "Bize kendisinin Al lah'ın elçisi olduğuna şehadet etmemizi emrediyor, ama kendisi hutbede bu şehadeti söylemiyor." dediler. Onların bu sözleri Rasûlullah'ın (s.a.) kufağı-na gelince buyurdu ki: "Ben, Allah'ın Rasûlü olduğuma ilk şehadet edenim." (İbn Kayyim el-Cevziyye, Za’du’l-Mead, İklim Yayınları 4/149-150)
a) Sakîflilerin İstekleri:
Temsilciler her gün Rasûlullah'm (s.a.) yanına geliyor, en küçükleri olan Osman b. Ebu'1-Âs'ı bineklerinin yanında bırakıyorlardı. Osman ise onlar ne zaman dönüp öğle uykusuna yatsalar hemen Rasûlullah'a (s.a.) gidiyor, O'na din hakkında sorular soruyor ve Kur'an okutuyordu. Bu defalarca gidiş -geliş
sonunda Osman, İslâm'ı öğrendi ve kavradı. Rasûlullah'ı (s.a.) uykuda görürse
Ebu Bekir'e (r.a.) gider ve bu durumu da arkadaşlarından gizlerdi. Allah'ın Rasûlü (s.a.), Osman'ın bu halinden hoşlandı ve onu sevdi. Heyet-tekiler uzun bir müddet orada kaldılar ve devamlı RasûlulUuYa (s.a.) gidip geldiler. O da onları İslâm'a çağırıyordu. Sonunda müslüman oldular. Kinâ-ne b. Abdi Yâleyl dedi ki: "Hakkımızda kararını bildirirmisin ki biz de kavmimize dönelim?"
Rasûlullah (s.a.): "Evet, islâm'ı kabul ederseniz kararımı bildiririm. Yoksa ne karar, ne de aramızda sulh olur." buyurdu. Kinâne dedi ki: "Zina için ne dersin?
Biz gurbette dolaşan kimseleriz ve bundan geri duramayız." Rasûlullah (s.a.):
"Bu, size haramdır. Çünkü Allah Teâlâ: 'Zi naya yaklaşmayın, zira o bir hayasızlıktır ve çok kötü bir yoldur.' (Isrâ, 17/32) buyurmuştur." dedi. Sonra dediler ki:
"Faiz hakkında ne dersin? O bizim bütün servetimizdir." Rasûlullah (s.a.):
"Anamallarınız, sermayeleriniz sizindir. Allah Teâlâ: 'Ey iman edenler!
Allah'tan korkun. Eğer gerçekten inanıyorsanız faiz olarak artan miktarı almayın.> (Bakara 2/278) buyuruyor."
Dediler ki: "İçki için ne dersin? Bizim bölgemizin üzümlerinden elde ederiz ve onsuz edemeyiz." Hz. Peygamber (s.a.): "Allah onu haram kılmıştır." buyurdu. Sonra: "Ey iman edenler! Şarap, kumar, dikili taşlar (putlar), fal ve şans oklan birer şeytan işi pisliktir; bunlardan uzak durun ki
kurtuluşa eresiniz." (Mâide, 5/90)
âyetini okudu. Bunun üzerine hemen kalktılar ve bir köşede başbaşa kaldılar ve (kendi aralarında) dediler ki: "Yazıklar olsun size!
Şayet dediklerine karşı durursak, Mekke'nin karşılaştığı bir gün ile karşılaşmamızdan korkuyoruz. Gidelim, isteklerimiz üzerinde yazışalım."
Hz. Peygamber'e (s.a.) geldiler ve: "İstediğin her şeye evet, ama Rabbe (Lât)
hakkında ne dersin?" dediler. Rasûlullah (s.a.): "Yıkın!" dedi. "Ey vah!
Rabbe, senin onu'yıkmak istediğini öğrenirse ahaliyi öldürür." dediler. Bunun üzerine
Ömer b. Hattâb dedi ki: "Ey İbn Abdi Yâleyl, yazıklar olsun sana! Rabbe'nin bir taş parçası olduğunu bilmiyor musun?" Onlar da: "Biz sana gelmedik ey İbn Hattâb." dediler. Sonra Rasûlullah'a (s.a.): "O halde yıkma işini sen üzerine al, biz katiyen yıkamayız." dediler. Rasûlullah (s.a.) da: "Size onu yıkmaya yetecek
kadar adam göndereceğim." dedi ve arala rında yazışma tamamlandı.
Kinâne b. Abdi Yâleyl dedi ki: "Göndereceğin kimse yola çıkmadan Bize izin ver, sonra elçini arkamızdan gönder. Biz kavmimizi çok iyi tanırız!" Hz. Peygamber (s.a.) onlara ikramda bulundu, emniyetlerini sağladı ve izin verdi.
Giderken dediler ki: "Ya Rasûlallah! Kavmimizden birini bize imamlık yapması için emîr tayin et." Rasûlullah (s.a.) İslâm'a olan düşkünlüğünü bildiği Osman b. Ebu'l-Âs'ı başlarına emîr tayin etti. Yola çıkmadan önce Kur'an'dan birkaç sûreyi öğrenmişti.
Kinâne b. Abdi Yâleyl arkadaşlarına dedi ki: "Ben Sakîflileri en iyi tanıyanınızım. Olanları gizleyiniz. Onları savaş ve ölümle tehdit ediniz.
Onlara Muhammed'in (s.a.) bizden bazı şeyler istediğini, bizim de reddettiğimizi haber veriniz. Bizden Lât ve Uzza'yı yıkmamızı, içkiyi ve zinayı haram kılma mızı, mallarımızın faizini bırakmamızı istediğini haber veriniz."
(İbn Kayyim el-Cevziyye, Za’du’l-Mead, İklim Yayınları: 4/150-151)
b) SakîflÜerin Müslüman Oluşu:
Heyetteki temsilciler kabilelerine yaklaşınca, Sakîfliler onları karşılamaya çıktılar.Temsilcilerin başları önlerine düşmüş, develeri birbirine yaklaştırıl mış, kendileri de elbiselerine bürünmüş vaziyette olduklarını görünce üzüldüler ve
hayırlı bir haberle gelmediklerini düşünerek kaygılandılar. Birbirle rine:
"Heyetiniz hayırlı bir haber getirmiyor." dediler. Daha sonra heyette -kiler bineklerinden indiler. Âdetleri üzere Lât'a doğru yöneldiler ve yanına geldiler.
—Lât, Tâif sırtlarında bulunan bir puttu. Beytullah'ta hedy kurba nı kesildiği gibi ona da kurban keserlerdi.— Heyet oraya gelince, Sakîfiiler-den bazıları:
"Görünüşlerinde hiçbir hayır yok." dediler. Sonra temsilcilerin her biri ailelerinin yanına döndü. Temsilcilerin akrabasından olan Sakîfliler, eve dönenlerin yanlarına gelip ne getirdiklerini, nasıl bir haberle döndüklerini sordular. Onlar da dediler ki: "Biz, dilediğini yapan sert ve katı bir ada mın
yanından geliyoruz. Bu adam kılıçla ortaya çıkmış, Araplar ve diğer milletler
kendisine boyun eğmek zorunda kalmıştır. Bize çok ağır tekliflerde bulundu. Lât ve Uzza'nm yıkılmasını ve sermayelerin dışındaki faiz olarak elde edilen malların alınmamasını teklif etti. Zinayı ve içkiyi haram kıldı."
Sakîfliler bu sözleri dinledikten sonra: "Vallahi bu denilenleri kesinlikle kabul etmeyiz!" dediler. Temsilciler de: "O halde silahlarınızın bakımını ya pın, savaşa hazırlanın, yiyeceklerinizi depolayın, kalelerinizi onarın." diye karşılık verdiler.
Sakîfliler iki-üç gün savaşmaya kararlı olarak beklediler. Sonra Allah Teâlâ, bunların kalbine korku saldı ve: "Vallahi, bizim bu adama karşı koyacak gücümüz yok. Bütün Araplar ona boyun eğdi. Ey temsilciler! Geri dönünüz, ne isterse kabul ediniz ve barış anlaşması yapınız." dediler. Temsilciler onlardaki bu değişikliği, sulh ve sükûnu, korku ve savaşa tercih ettiklerini görünce, dediler ki: "Biz O'nunla anlaşmamızı yaptık. Dilediğimizi verdik, istediğimizi şart koştuk. Biz O'nu insanların en vefalısı, en merhametlisi ve en doğrusu olarak
gördük. Bizim bu gidişimizde ve yaptığımız anlaşmada bizim ve sizin için bereket vardır. Allah'ın size ihsan ettiği huzur ve afiyeti kabulediniz."
Bunun üzerine Sâkifliler: "Bunu niçin bizden gizle diniz de bizi en ağır üzüntülere boğdunuz?" dediler. Onlar da: "Allah'ın, kalbinizdeki şeytanlık gururunu gidermesini istedik." dediler.
(İbn Kayyim el-Cevziyye, Za’du’l-Mead, İklim Yayınları: 4/151-152)
c) Lât Putunun Yıkılışı:
Birkaç gün sonra Hz." Peygamber'in (s.a.) elçileri geldiler. Başlarında Hâ-lid b. Velid vardı. Muğîre b. Şu'be de içlerindeydi. Gelir gelmez Lât putunu yıkmaya azmettiler. Bütün Sakîf halkı kadınlar, erkekler ve çocuklar hepsi olup bitenlere bakıyorlar, evlerden başlar uzanıyor, neler olduğunu görmeye çalışıyorlardı. Ve hiçbir Sakîfli, o putun yıkılabileceğine ihtimal vermiyor, bunu imkânsız görüyordu.
Muğîre b. Şu'be kalktı, eline kazma aldı ve arkadaşlarına: "Vallahi, sizi Sakîflilerin durumuna güldüreceğim." dedi. Sonra kazması ile puta vurdu ve yere yuvarlanıp debelenmeye başladı. Bütün bir Tâif halkı hep bir ağızdan çığlık attılar ve "Allah, Muğîre'yi rahmetinden uzak tutsun! Rabbe onu öldürdü!"
dediler. Onu düşmüş vaziyette görünce: "Haydi, kimin gücü yeter se yaklaşsın,
yıkmayı denesin! Vallahi bu yapılamayacak bir iştir!" dediler. Bu sözleri duyan Muğîre, fırlayıp kalktı ve: "Ey Sakîf topluluğu! Allah sizi çirkinleştırsin! Lât dediğiniz, taş ve kerpiç parçalarından ibaret bir şeydir. Allah'ın afiyetine yöneliniz ve O'na kulluk ediniz!" dedi. Sonra kazmasıyla Lâfın kapısını kırdı ve duvarlarına tırmandı. Onunla beraber başkaları da tırmandı Yerle bir edinceye kadar taş taş yıktılar. Putun bakıcısı: "Temele indiklerinde, temel onlara kızacak ve onları yerin dibine geçirecek!" dedi, Muğîre, bu sözleri duyunca Halid'e:
"Bırak, temeli ben kazayım!" dedi ve elbiselerini, zînet eşyalarını ve toprağını çıkarıncaya kadar kazdı. Bütün bir Sakîf'in dili tutulmuş gibiydi. Ancak içlerinden bir ihtiyar kadın: "Alçaklar onu (müslümanlara) teslim ettiler, savaşıp onu savunmadılar." diyebildi.
Hz. Peygamber'in (s.a.) elçileri, görevlerini yerine getirip döndüler. Putun deposundan çıkan elbise ve zînet eşyalarıyla Rasulullah'm (s.a.) yanma girdiler. Rasülullah (s.a.) da o mallan hemen o gün taksim etti. Kullarına zafer ihsan edip
dininin izzetini koruduğu için Allah'a hamdetti. Daha önce de bu malın Ebu Süfyan b. Harb'e verildiği zikredilmişti.
Buraya kadar anlatılanlar Musa b. Ukbe'den nakledilmiştir.
İbn îshak'ın iddiasına göre Hz. Peygamber (s.a.), Ramazan! ayında Tebük'ten dönmüş, Sakîflilerin heyeti de bu ay içinde gelmiştir.
Ebu Davud'un Süneninde, Câbir'den (r.a.) şöyle bir rivayet vardır: Sa kîfliler Rasûlullah'a (s.a.), kendilerinin cihad ve sadaka ile mükellef tutulmamalarını şart koştular. Hz. Peygamber (s.a.) bu şarttan sonra: "İslâm'ı kabul ettikleri,
zaman sadakalarını (zekâtlarını) da verecekler, cihada da gideceklerdir." buyurdu.
214[214]
Ebu Davud et-Tayâlisî'nin Sünen'inde, Osman b. Ebu'l-Âs'tan gelen rivayete göre Rasülullah (s.a.) ona, Tâif mescidini, putlarının (tâğıye) olduğu yere yapmasını emretti.
Mu'temir b. Süleyman, Meğâzî'sinde der ki: Abdullah b. Abdurrahman etTâifî'nin, Osman b. Abdillah—amcası Amr b. Evs— Osman b. Ebi'l-Âs yoluyla şöyle bir nakilde bulunduğunu işittim: Osman b. Ebi'l-Âs dedi ki: Hz.
Peygamber (s.a.) Kur'an'dan Bakara sûresini okuduğum için, onların en küçüğü olduğum halde Sakîf'ten gelen altı kişilik heyet içinden beni görevlendirdi.
Dedim ki: "Ya Rasulallah! Ben Kur'an'ı unutuyorum." Elini göğsüme koydu ve:
"Ey Şeytan; Osman'ın göğsünden çık!" buyurdu. Bundan sonra, ezberlemeyi istediğim hiçbir şeyi unutmadım. (Abdullah b. Abdurrahman'ı birçok hadisçi zayıf kabul etmiştir. Takrib'de: fakat hata eder, vehmeder." denilmiştir. Di ğer râvüeri sikadır.)
Sahih-iMüslim'de, Osman b. Ebi'l-Âs'tan gelen şu rivayet vardır:, Rasulallah! Şeytan beni namaz kılmaktan ve Kur'an okumaktan alıkoyuyor." dedim.
"Bu hınzib denilen bir şeytandır. Onu hissettiğin zaman ondan Allah'a sığın ve üç defa sol tarafına tükür." buyurdu. Denileni yaptım ve Allah benden bu hali giderdi.
Yorumlar
Yorum Gönder